Karanlık Yüzü Romanı
Karanlık Yüzü mekândan ve zamandan arınmış, sonsuz bir güçtür. Kendi evreninde yaşarken bazen canı sıkılır, çeşitli varlıklara dönüşerek oyunlar kurar. İşte böyle oyunlar kurduğu bir günde, bir kaya kovuğunda unuttuğu; toprak, su, hava ve ateş birleşerek Karanlık Yüz`ün bir minyatürü, Adam olup ayağa kalkar... Bu Adam’la, Karanlık Yüzü arasındaki fark:Karanlık Yüzü sonsuz bir güç, Adam’sa Karanlık Yüzü`n küçük çarpık-çurpuk bir minyatürü, ancak acıyı-tatlıyı keşfetmiş biri... Oysa Karanlık Yüzü henüz daha zıtları, yani farklılıkları yaratmamış.
Adam`la, Karanlık Yüzü arasında bir kovalamacadır başlar. Adam bu kovalamaca sonunda henüz Karanlık Yüzü`n bile keşfetmediği, Karanlık Yüzü`ne, Aydınlığa geçer...
Adam`la, Aydınlık’ın karşılaşması... Adam’ın geçirdiği şok olayı!.. Ardından Karanlık’ın
Aydınlık`la tanışması... Karanlık ve Aydınlık`ın kendi alemlerine çekilmeleriyle -insanı oynarken- yaşadıkları büyük aşkları... Adam`ın onların geride bıraktığı her şeyi sahiplenmesi...
Elleriyle kurduğu evrenini, yakıp yıkması, onu bir yaz- boz tahtasına döndürmesi, bunu gören Karanlık`ın sinirlenerek, Adamı defalarca cezalandırması... Bütün bunlar, Romanın “yaradılış felsefesine” yaptığı göndermeler...
Adam`ın, Aden`den kovulduktan sonra yarattığı yeni dünyasında, Oğlu`yla arasındaki kanlı bıçaklı kavgaları!.. Bu kavga adeta gelecek kuşaklara, babalar ve oğullarına devredilmiş kirli bir miras olarak sürüp gidecektir...
Bu savaşların en büyüğü, Adam`ın yakın sülalesinden gelen, kan içici Kral`la, bir Özgürlük savaşçısı olan Kavga`nın arasında asırlardır süren kanlı savaş... Koca bir dağın eteğinde torunlarıyla birlikte yaşayan Kavga, Kral`ın zulmüne uğrar. Onun koca ordularına karşı başlattığı eşkıya direnişi ile ünlenirler. Taraftar kazanıp daha güçlenirler... Bir yanda bu amansız savaş sürerken, diğer yandan da, Kavgacılardan bir grup savaş karşıtı kadın, “Ferhat olmuş”, o koca dağı delip özgür bir ülkeye varmak umuduyla bir onurlu eylemi başlatır...
Dağın arkasında böylesine korkunç bir savaş sürerken, bu savaştan habersiz, dağın bu yüzünde bir avuç kadın gerillanın, modern silahlarla donatılmış koca bir orduya karşı başlattıkları akıl almaz isyanları...
İstanbullu Cemile’nin başlı başına bir roman olan devrimci mücadelesi... Maceracı tavırlarından arınarak, Almanya`dan gelip gerillaya katılan Zuhal`in, Cemile`nin kocası, Cem`i seviyor olması ve bir sürpriz sonunda yoldaşı Cemile`nin bunu öğrenmesi...
Burada adeta, romanın Almanya boyutu ile İstanbul serüveni bir noktada kesişir...
Cemile`yi, “tümüyle kaybettim!” diyerek bunalımlara düşen Cem`in, oradan oraya savrulurken, ansızın bir gece yarısı yatağından alınıp, dağdaki o toplantıya götürülmesi. Orada sadece karısı Cemile`yle değil, sevgilisi Zuhal`le de karşılaşması, heyecanın doruk noktasına çıktığı bölümlerden sadece biri...
Aloş`la, Neriman`ın inanılmaz bir şekilde, bir gece uykularından alınıp aynı dağın başına götürülüşü. Aloş`la Neriman`ın kayıplara karışan, Zuhal`le orada karşılaşması... Aynı toplantıda, Başkan ve Komutanın yanında, çağlar ötesinden geldikleri her hallerinden belli olan
bir takım ilkel insanlar: Kral ve Kavga... Bunların hepsini, kadınları bile güzelliği ve çıplaklığıyla büyüleyen o kadın!.. Aydınlık tarafından bir, bir sorgulanmaları... Bütün yaşananları dürüst bir tarihçi titizliğiyle kaleme alan Yusufçuğun bu olay karşısındaki duyarlılığı...
Ve inanılmaz bir final. Karanlık Yüzü`n gizine varan herkesin sevgi ve aydınlığı kucaklamaları... Zengin bir ütopya ile gerçek kaynaşmış. Farklı bir kurgu, rahat özgün bir anlatım, yoğun bir içerik... İşte Erol Yıldırım`ın Karanlık Yüzü Romanı bu...
[/CODE]
|